Cansever’in yürekleri burkan isyanı!

Hemen her sanatçının şikâyet ettiği bir konu sadakatsizlik. Cansever de davacı olan sanatçılardan biri… Romatizmal hastalığı nedeniyle beli bükülen Cansever, bütün 15 sene sonra bu rahatsızlığından kurtuldu.

Ancak Almanya’da geçirdiği riskli operasyonun, ne görsel basında, ne de yazılı basında konusu dahi olmadı. İşte Cansever bu nedenle isyan etti! Cansever yalnızca sanatçı dostlarından değil, basından da, televizyon yapımcılarından da davacı… Sağlığına kavuşmanın mutluluğu bir yana, kalbi buruk şimdi Cansever’in…

Geçirdiği zorlu operasyonda dostlarının, dostlarının desteğine lüzum duyduğunu belirten Cansever, yalnızca üç dostunun yanında olduğunu açıkladı. Kim mi o üç ad? Hamiyet, Kalender ve Kader…

Haber7.com’a duygusal bir beyanat veren Cansever’in en çok tasa ettiği konu da, herkes tarafından tanındığı halde bu kadar kendini yalnız sezmesi. Medyaya hiddet saçan sanatçı haklı olarak soruyor; “Bu ülkede yalnızca sanatçı Hülya Avşar mı, Sibel Can mı?”

İNSANI İKİ BÜKLÜM YAPAN BİR ROMATİZMA ÇEŞİDİ

Rahatsızlığının bütün olarak ismi nedir?

Morbus behterew. Doğrusu Türkçesini öğrenmiyorum. Bir cins romatizma çeşidi. Hem de romatizmanın en makûssu, insanı iki büklüm yapıyor. Bütün beliniz bükülüyor, yukarıya bakamıyorsunuz. Mesela gökyüzünü göremiyorsunuz. Selamlaştığınız zaman insanların yüzüne bakamıyorsunuz. Hep yere bakıyorsunuz. Ben de bu düzeye kadar gelmiştim tabi. Almanya’ya gittim ve omurilik operasyonu oldum.

Neden Almanya? Türkiye’de olmuyor muydu bu operasyon?

Almanya’ya gitmeden önce ortopedi yani bu işi yapan hekimlerimize göründüm. Ne Yazık Ki bana “Bu öyle bir hastalık ki; ömür boyu dost gibi taşıyacaksın, alışacaksın onunla yaşamaya” dediler. Ve hiçbir rehabilitasyon önermediler. Tabi çok üzülmüştüm. Ama hiçbir zaman Allah’tan umudumu kesmedim. İnandım, bekledim, sabrettim.

Bu rahatsızlığın doğuştan mı, sonradan mı?

Hekimler bende çocukluğumdan beri olduğunu söylüyor. Rahatsızlığa kapılmadan önce çok hareketli bir insandım. Beş sene Break dans dahi yaptım. Sonra bir anda boynum, belim ağrımaya başladı. Herhalde sahneden kaynaklanan bir şeydir diye düşündüm. Bekledim ama geçmedi. Bu romatizma çeşidi bir anda gösteriyormuş kendini. Bazılarında çok erken gösteriyor bazılarında çok geç gösteriyor. Bende azıcık geç gösterdi ama birden gösterdi kendini.

İlk ne zaman fark ettin?

1994 yılında 23–24 yaşlarındaydım.

Almanya’ya gitmeye nhakikat karar verdin?

Almanya’ya bir konsere gittim. Doğal olarak akrabalarımın evlerinde kaldım. Hem ziyaret hem ticaret örneği. Orada yaşayan teyzemin kızı benim bu vaziyetuma çok üzülüyordu.”Ne olacak senin bu halin, neden işletmen seni iyileştirmiyor?” diye söyleniyordu. “İstersen burada bir araştırma yapalım” dedi. Sonra çok beğendiğim abim Mardinli Ferhat’ın desteğiyle ve yeğenlerimin takviyesiyle seansımı aldık ondan sonra sigortam oldu. Böylece operasyon olacağım hastaneye erişmiş oldum.

Doktorun Alman mıydı?

Almandı. Benden daha makûs pozisyonda olanların operasyontan sonraki halini gösterdiler, onları görünce; “Hemen ameliyata gireyim” dedim. 7–8 hafta hastanede kaldım. Tabi bunları söylemek şimdi çok kolay ama bir Allah bir de ben bir de benim yanımdaki yeğenlerim öğreniyor ne süreçlerden geçtiğimi.

SANAT CAMİASINDAN KİMSE ARAMADI

Operasyontan hiç korkmadın mı?

Yok, hiç korkmadım. Yalnızca çok üzüldüm. Sanat camiasından kimse aramadı, dostlarım aramadı. Arayıp moral vermelerini isterdim. “Canseverciğim korkma Allah büyüktür, biz senin yanındayız” demelerini bekliyordum.

Biliyorlar mıydı operasyon olacağını?

Herkes öğreniyordu. Magazin sitelerinde de duyuruldu, gazetelerde de çıktı.

Asıldan kimse aramadı mı?

Sanat camiasından Hamiyet, Kalender ve bir de Kader aradı. Başka yok.

Magazinciler aradı mı?

Yok. Hiç kimse aramadı, hiç kimse de gelip sürüklemedi de.

EFORUN OLDUĞU YERDE DOĞRULAR KENARDA KALIR

Kırgın mısınız onlara?

Ben kırgın olsam da olmasam da ne yazar ki? Şöyle bir atalafımız var; “Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok”. Eforun olduğu yerde doğrular kenarda kalır. Bu bir hakikattir. Ben kimseye küsmüyorum. Ama köşeme yazdığım adlar var tabi ki. Mesela; televizyon kanalları beni istedikleri zaman gitmiyorum. Çok iyi gösteri programı yapan sanatçı dostlarım var onlar çağırdıkları zaman gitmeyeceğim. Trilyon verseler yine gitmem. Yani bu hastane, hapishane asılları çok güç.

ŞÖHRET, İNSANI SOLLADIĞI ZAMAN, O İNSAN İNSANLIKTAN ÇIKAR

Peki, neden sanat camiası sadakatsizdir?

Şöhret, insanı solladığı zaman o insan insanlıktan çıkıyor artık.

Şöhret mi insanı bozuyor?

Natürel. Şöhret bozuyor. Yani şöhret Allah’a mahsustur. Benim bildiğim, şayet övünecek biri varsa o da Allah’tır. Biz insanlar insanlara boyun eğmeyiz. Ben secde edemem bir insana ancak Rabbime secde ederim. Yalnızca sanat camiasında değil herhangi bir işte şöhret insanı solladığı zaman o insan zaten insanlıktan çıkıyor. Onu asıldan sevenlerini unutuyor. Ona yağcılık yapanları hoşlanıyor. Ben onlardan birisi değilim. Ben de şöhretim hem de büyük bir şöhrettim ama şahsiyetim asla değişmedi değişmezde. Ben de Allah’ın bana bahşettiği sesimle ekmeğimi kazanıyorum, aileme götürebilirsem, katkıda bulunabilirsem ben dünyanın en zenginiyim. Tabi kırgın olduğum şahıslar, sanatçı dostlarım var. Ama basın, sanatçılardan daha büyük bir ayrımcılık yapıyor. Bunu ilk Türkiye’ye geldiğimde de söyledim.

Basın nhakikat ayrımcılık yapıyor?

Cansever dediğiniz zaman yediden yetmişe herkes tanıyor. Belki benim albümlerimi herkes alıp dinlemiyor ama benim için çok iyi bir insan, çok mütevazı diyorlar. Şayet siz olmazsanız televizyon, basın olmazsa ben nhakikat kendimi eriştireceğim hayranlarıma. Onlar benim iyi olup olmadığımı nhakikat öğrenecekler, ben herkesin evini tek tek çalıp giremem ki. Keşke o imkânım olsa, kanatlarım olsa da herkesin kapısının önüne uçsam. Desem ki bakın ben iyileştim. Binlerce insan benim Facebook’uma dileklerini yazdılar. Yani hayranlarım beni ayağa kaldırdı.

BU ÜLKEDE SANATÇI YALNIZCA HÜLYA AVŞAR, SİBEL CAN MI!
SÖYLEŞİNİN DEVAMI DİĞER SAYFADA…
TIKLAYIN…

[PAGE]Ama sanat camiasına kırgınım, çok üzgünüm. Basın tarafından da ciddi bir ayrımcılık var. Mesela, Hülya Avşar bir yerde tenis oynamış Hülya Avşar’ı ben çok hoşlanıyorum haftalarca magazinlerden düşmedi. Ya da sanatçının biri kendini kestirdi biçtirdi,günlerce konuşuldu,yazıldı. Peki, bu ülkede yalnızca Hülya Avşar mı sanatçı, yalnızca Sibel Can mı sanatçı. Benim onlardan daha çok kitlelerim var. Bunu delil edebiliriz. Yan yana, millete sarih, iki paralı konser yapalım, bakalım kim dolduruyor salonu. Ama ben tasamı çıkıp anlatınca beni bir daha o kanal çağırmıyor. Hani doğru haber diyorlar hep, en doğru biziz diyorlar. O zaman burada da doğru olun. Sonuçta biz ses kaseti yapıyoruz görüntü kaseti yapmıyoruz. Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses’ler, daha önceki sanatçılar görüntü kasetlerimi yaptı? Hayır, tabiî ki.

MADEM ŞARKICI, SESİ İLE BİR YERLERE GELSİN

Madem sanatçı, şarkıcı diyorsunuz o zaman sesi ile bir yerlere gelsin. Şarkıcı ama şurası ile burası ile gündeme geldiği zaman olmaz. Gençlerimiz de onlar gibi olmak istediği için yanlış rol model oluyorlar. Allah razı olsun herkesten çünkü binlerce şahıs bana dua etti. Ben artık geleceğime bakıyorum. Basın olsa da olmasa da hiç önemli değil. Benim kasetlerim zaten reklamsız da satıyor.

SİBEL CAN GİBİ HOŞ BİR KADIN DEĞİLİM

Operasyonun basının, magazincilerin dikkatini sürüklemedi ama bir aşk yaşarsan belki dikkatlerini çekersin.

Yok, o da dikkat çekmez.

Neden?

Çünkü ben Sibel Can gibi hoş Bayan değilim, şuramı buramı göstermediğim için onların ilgisini sürüklemem. Tabi emir büyük yerden geliyor. O kameramanların ve müzakere yapanların da kabahati yok. Yani illa bir abımız bir dayımız olması gerekli bu piyasada hak ettiğimiz yerlere gelebilmemiz için. Cansever süper bir ses ama hak ettiği yerde değil bunu benim hayranlarım söylüyor.

KALP GÜZELLİKLERİNİ KAYBETMİŞLER ESTETİK OLUYORLAR

O zaman sen de Sibel Can gibi bir seri estetik yaptır. Düşünür müsün estetiği?

Asla. Büyük konuşmayayım ama Rabbimin verdiği hoşluk ne ise odur. Bence insanın kalbinin hoşluğu yüzüne yansıyor. Bunlar o kalbin hoşluğuni kaybetmişler ki oralarını buralarını kesiyorlar.

Estetiğe karşı mısın?

Yapana da karşıyım yaptırana da. Onlar daha modern bir pozisyondan bakıyorlar. Ben Allah’n yolundan bakıyorum ben o gözle bakıyorum. Belki yanlış düşünüyorum belki yanlış konuşuyorum ama bana göre benim stilim benim sitilim değil.

15 SENEDİR SIRTÜSTÜ UYUMAYA HASRET KALMIŞTIM

Peki, operasyontan sonra ne hissettiniz?

İşte bu çok hoş bir sual. Önceden sırt üstü yatamıyordum. Hep C şeklinde uyuyordum. 15–16 sendir sırtüstü uyumaya, kendimi rahat yatağa vazgeçip uyumaya hasret kalmıştım. Operasyontan sonra uyandığımda bir baktım ki dümdüz uyuyorum. Üç gün sonra ayağa kalktım ve yürümeye başladım. Hekimler “çok güçlü bir Bayansın olamaz böyle bir şey”dediler.

Gardolabında farklılık yaptın mı?

Eve kazanç gelmez hemen dolabımı açtım, kıyafetlerimi giydim.Hepsi bana büyük gelmeye başladı.Operasyontan önce 40 beden giyiyordum vücudumundaki eğikliği kapatsın diye. Şimdi 38 beden giyiyorum.

KONUTLULUĞU DÜŞÜNMÜYORUM

Konutluluğu düşüyor musun?

Şu an hayır.

Neden hayır? Bir yuva kurmak istemiyor musun?

İstiyorum ama parasal olarak ailemden ben mükellefim. Üstelikte dört-beş eve bakıyorum. Bu hastalığa kapılmadan önce de gencecik bir kızdım o zaman da hep ailem öndeydi. Beğendiklerim olmadı mı oldu tabi ki. Ama hep ailem ön planda olduğu için şayet ben gidersem halleri ne olacak diye konutluluğa hep uzak kaldım.

Ama evlendikten sonra da ilgilenebilirsin ailenle…Evlilik demek bütün aile bağlarını koparmak değildir.

Herkes öyle düşünse iyi ama bilmiyorsunuz hayatınızı nhakikat bir şahsiyetle birleştireceğinizi. İyi insan da var bu dünyada makûs insan da. Dediğim gibi beğendiklerim vardı hala da var yok diyemiyorum.

Var mı şu anda beğendiğin biri?

Var tabi. Birisi var.

Sanatçı mı peki?

Yok, sanatçı değil.

Türkiye’de mi yaşıyor?

Yok. Almanya’da.

HİÇ BİR SANATÇI DOĞRU DÜRÜST MUTLU OLMADI

Peki, neden onunla bir yuva kurmuyorsun?

Birincisi ailem benim için ön planda olduğu için konutluluğu düşünmüyorum. İkincisi ben bir sanatçıyım piyasaya bakıyorum hiçbir sanatçı doğru dürüst mutlu olmadı. Değişik değişik insanlar hani deriz ya çok iyi bir insan ama onun kalp gözünü göremiyorsunuz. Belki görüntü olarak iyidir ama o dünyanın içine girdiğiniz zaman kim bilir neler olabilir.

Konutluluğa karşı mesafeli gördüm seni, korkuyor musun?

Yok korkmuyorum. Yalnızca kendimi hazır sezmiyorum. Ben sanatımla evlendim, ben ailemleyim. Hiçbir efor beni onlardan ayıramaz. Allah herkesi mutlu etsin. Gençliğimde, yuva kurma zamanımda yapmadım bu işi şimdi 43 yaşındayım, bu saatten sonra olmaz diye düşünüyorum.

Çocuk özlemin var mı?

Çok istiyorum ama benim zaten üç beş tane evladım var. Yeğenlerim var ben onları yetiştirdim onlar benim yavrularım. Onlar artık gelişiyorlar bir iki tanesi delikanlı oldu artık.

İstanbul’da yalnız mı yaşıyorsun?

Yalnız yaşıyorum.

Ailen?

Makedonya’da.

Makedonya’ya sık gidip geliyorsun o zaman…

Her zaman gidip gelemiyorum ama hemen hemen her gün arıyorum. Aramazsam zaten tedirgin oluyorum.

Peki, İstanbul’da yalnız yaşamak güç gelmiyor mu? Aile yok, eş yok, çocuk yok?

Yalnız değilim beğendiğim sanatçı dostlarım var. Kader, Hamiyet, Güllü ile görüşüyoruz. Gırgır şamata geçiyor zaman. Beste yapıyorum, stüdyomuz var Unkapanı’nda, oraya gidiyorum öyle zaman geçiyor. Müziği çok hoşlanıyorum müzik beni hayata döndürüyor.

GENELDE ARAP VE HİNT MÜZİĞİ DİNLİYORUM

Kimleri genelde dinliyorsun?

Ben genelde Arap müziğini dinliyorum, Hint müziğini dinliyorum. Türkiye’de de dinlediğim sesler var. Başka İbrahim Tatlıses olmak üzere, Emrah, Güllü’yü dinliyorum, Kibariye’yi dinliyorum.

Peki, sesinizin hoşluğu genetik mi?

Babamın sesi çok hoştu, ses tonu Hintliler gibiydi.

Babanız ne iş yapardı?

Babam tarlada çalışan bir ırgattı.

“ATA CAN VERDİĞİ GECE BİRLİKTEYDİK”
SÖYLEŞİNİN DEVAMI DİĞER SAYFADA…
TIKLAYIN…

[PAGE]Konuşurken usuma Ata’nın vefatı geldi. Can Verdiği gece birlikte miydiniz?

Evet birlikteydik.

Ne oldu o gece?

O bizim misafirimizdi. Adana da üç günlük bir sahne programım vardı. Gitmeden önce de yolda karşılaştık, merhabalaştık. Sonra eve kahveye çağırdık. Çok cana yakın, çok sempatik bir çocuktu, ben oğlum diyordum ona o kadar beğenmiştim. Gideceğimizi duyunca O da bizimle Adana’ya gelmek istedi. Annesi ile sualnları vardı.

Anlaşamıyor muydu annesiyle?

Daha makûs sualnları da vardı. Daha büyük sualnlar olmasın diye bizimle gelmesini kabul ettik.”Abla sen kesinlikle bize gelmen gerekli ki annem vazgeçmez yoksa”.dedi.” Ne demek tabi dedim” gittik oturduk Semra Teyzeler yemek yaptılar bize. Dedim” anacığım önce Allah’a sonra bize emanet çocuğun. Senin oğlun benim oğlumdur bana bir şey olursa ona da bir şey olur” dedim.” Tamam, sana emanet” dedi.

Semra Hanım size güvendi…

Evet… O gece programımızı tamamladık. Oranın yerel televizyonları gazeteleri geldi, o aralarda baya tanınmıştı. Kendisi ile müzakere yaptılar, konuştu. O arada başka bir dost geldi “Abla benim misafirimsiniz sizi başka bir yere götüreceğim yemek yiyelim” dedi. Gittik. Orada bize hoş bir masa hazırladılar. Doğal olarak insanlar da var içeride, şarkı söylemeden de olmaz. Alkışlamaya başladılar, neyse aldım mikrofonu okumaya başladım, sevgili Ata da aramızda herkes alkışladı, fotoğraf sürükleten sürükletene. Ama o arada Ata ikide bir tuvalete gidip geliyor, ben de abla kardeş olduk ya dedim “oğlum ne oluyor ne çok gittin” diyorum, O’da “hiç sorma abla falan” dedi. Bir de “yavaş iç, çok içiyorsun”dedim. “Bir şey olmaz abla sen rahat ol “dedi.

BEN ONUN ANNESİNE NE SÖYLEYECEĞİM

“Geç oldu, artık kalkalım, her şey tadında kalsın” dedim. O da itiraz etmedi, kalktık hemen. Odalarımıza girmeden dedim ki; “Ata’cığım sen çok içtin, hemen duş al, öyle yat” dedim. “Ablacığım kurban olurum sana sen rahat ol” dedi. Girdim odama yattım uyudum.

Öğlene doğru işverenler bizi Adana’da barajın orda balık yemeğe davet ettiler. Saat 2 gibi anlaştık. Menejerim Erhan kendisini uyandırmaya çalışmış, uyandıramamış. Beni çağırdı. Gittim yanına ‘Oğlum buraya uyumaya mı geldin kalk. Balık yemeye gideceğiz” dedim. Bir baktım kolu düştü. Avuçlarıma kan aktı, Erhan zaten onu gördü bayıldı. Ben de “Allah ne olacak şimdi” dedim. Hemen resepsiyonu aradım “Kazanç misiniz Ata’ya bir şey oldu, hemen hekim çağırın” dedim. Hekim baktı ki can vermiş. “Ne diyorsunuz, nhakikat olur can veremez, ben onun annesine ne söyleyeceğim!” diye haykırmaya başladım. Hemen hastaneye kaldırdık. Mesullük almıştım, annesi benim hatırıma vazgeçmişti onu. Çok üzüldüm, perişan oldum. Sonra polis geldi ifade verdik. Otopsi sonuçlarında ne yazık ki uyuşturucu çıktı.

BİZDE UYUŞTURUCU VARSA TAKSİM MEYDANINDA KENDİMİ ASARIM

Peki daha sonra Semra Hanım sizi yargıladı mı? Görüşüyor musunuz kendisi ile?

Yok. Görüşmüyorum. Kabahatli gibi bizi gördü ama biz devletin karşısına çıktık ifademizi verdik. “Her şeyimizi kontrol edin şayet bizde uyuşturucu varsa Taksim meydanında kendimi asarım “dedim. Bunu o gün de söyledim şimdi de yapsalar aynı şeyi söylerim. Ben size konuk olarak gelsem iki de bir lavaboya gitsem siz benim ne yaptığımı öğrenir misiniz? Bilemezsiniz. Ama beni konuk olarak iyi ağırlarsınız. Sonra birlikte uyuşturucu kullandıkları dostları ortaya çıktı itiraf ettiler. Annesi de öğreniyordu da gururundan söyleyemiyordu. Hatta birlikte olduğu kız onu annesine şikâyete geldi “oğlun uyuşturucu kullanıyor bu beni rahatsız ediyor” diye. Annesi de tabi delirdi “seni Amatem’e götüreceğim” diye. Biz kaldık ortada. Biz de dedik o zaman bizimle gelsin Adana’ya. Keşke götürmeseydik.

BENİM İÇİN MAKÛS BİR REKLAM OLDU

Benim için makûs bir reklam oldu; böyle şeylerle gündeme gelmek hoş bir şey değil. Çok tepki aldık “böyle bir insanla ne işiniz var” diye. Çünkü bizi tanıyan insanlar öğrenirler ne sigaramız var ne içkimiz var.

Semra Hanıma oğlunun vefat haberini ilk kim verdi?

Televizyon altyazı geçmiş, oradan öğrenmiş.

Sonra Semra Hanımla görüştünüz mü?

Yok. Bizi kabul etmedi. Televizyonlara çıktı, kesintisiz konuştu.

MÜZAKERE VERMEDİK DİYE ÇOĞU MAGAZİNCİ İLE ARAMIZ AÇILDI

Sizleri mi yargılıyordu?

Ezbere konuşuyordu kesintisiz. Biz gelen mülakatları kabul etmedik. Dedik ki bu bir gösteri vakayı değil. Sonucunda vefat var artı dostumuzu kaybettik. Yani Seda Sayan’a çıkıp da bunu anlatmanın ne cins bir mantığı olabilir. Çoğu magazinci ile aramız açıldı. Ama en son annesi bir sabah programında özür diledi. Ben o çocuğu o Bayanı boşa yargılamışım onların günahını almışım. Ama o günden bu yana benim psikolojim bozuk..

Yorum yapın